Üzeyir Lokman ÇAYCI Kompozisyonlari


ÜZEYIR LOKMAN ÇAYCI
55, rue Louise Michel - Appt. 2142
78711 MANTES LA VILLE
FRANCE

MEMLEKETIM

Otuz yil önce geride biraktigimiz sadece gençligimiz degildi… Hatiralarimizi, özlemlerimizi sekillendiren birçok seyi de oralarda birakmistik…
Boynu bükük insanlarin gurbette nasil hasret agina düstügünü, bilmeyen yok gibiydi…
Saklanan, okuna okuna iyice kirismis mektuplarda memleket sekillenirken, hasrete hasret katan acilar, hastaliklar ve ölümler gözyaslarina adeta kaynaklik yapiyordu…
Diktigimiz çam agaçlari oralarda büyürken, biz buralarda yeraltlarinda parçalanan insanlarimizin anilari üzerine siirler yaziyor ve agitlar yakiyorduk…"Bugün yine günes oralarda çam agaçlarimizin üzerine dogdu " diye, teselliler ariyorduk…
Buralarda neler sigmadi ki memleketin içine ? Hayallerden tasan, rüyalari süsleyen, konusmalarimiza renk katan anilar diyari memleketim...
Kinali ellerinde bocutlariyla mahalle çesmesinden su dolduran; civil civil elbiseleriyle, salvarlariyla narin genç kizlarimiz, gügümleriyle analarimizin çesmebasi sohbetleri hiç unutulabilir miydi? Asla…
Adeta duygularin kurudugu bati ülkelerinde bir sehrin, bir mahallesinde görmek mümkün degildi bu manzaralari…
Aksam üzeri is sonrasi babalarini karsilayan çocuklar…komsusunun sevincine ve acisina ortak olan insanlarimiz…
Birbirlerine "gûnaydin" demeyi külfet sayan insanlar arasinda yasarken memleketimin öten horozlarini dahi özlemenin bir meziyet oldugunu düsünmemek mümkün degildi...
Gözyaslarimla basbasa kaldigim zamanlarda, disaridan gelen bana yabanci kahkahalarin akislendigi yerlerde bacalardan bazan memleketim tüter, sabahlari günes yerine memleketim dogardi… Iste aksamin olmasini istemeyisimin tek sebebi de bu idi..
Bu sebeple kendimi geceyarilarinda dahi sabaha yakin hissederdim.
Su an Ankara'nin göbeginde bir hastanenin odasinda yatan anama nasil ulasamiyorsam beni Paris'te tutan acilardan da bu denli uzaklasamiyorum.
Memleketim tablomdaki renkler üzerinde sekillenirken, siirlerimin kaynagi, duygularimin da sembolüydü…
Iste yasadigimiz yerlerde bizlere teselli veren, herseye ragmen yasama sevincine ulastiran bunlardi…
Benim güzel insanlarimin yasadigi, güzel memleketim seni çok özledim.

PARIS - 15.11.2001

Bu yazi TRT 'nin açtigi yarisma için tarafimca hazirlanmis ve 21.12.2001 tarihinde Memleket Saati Programinda okunmustur.
Haldun Karabudak

 

GURBET ÇIÇEKLERI

Üzeyir Lokman ÇAYCI

Ayse ortaokul ikinci sinifa kadar basarili bir sekilde okudu. Gelirlerinin az olmasi sebebiyle babasi onu okula daha fazla gönderemedi. Iki yil sonra, komsularinin Fransa'da çalisan küçük oglu Recep efendinin, kizlariyla evlenme istegini de bir sans kapisi diyerek geri çevirmediler. Sade bir dügün yapildi.
Ve Sirkeci'den kalkan bir trenle 1980 yilinin Aralik ayinda Ayse gurbet yollarina düstü.

Recep efendiyle karisi arasinda on yas fark vardi. Önceleri çok güçlük çekmesine ragmen gurbetin acimasizligi ile, kocasinin anlayissizligi Ayse'ye epey tecrübeler kazandirdi. Akli ve anlayisiyla bütün zorluklara karsi dirençli olabilecegini her haliyle gösteriyordu.

Evliliklerinin besinci yilinda bir erkek çocuklari dünyaya geldi. Ayse hamile kalincaya kadar da kocasinin suçlamalariyla karsi karsiya kaldi... "Hatta sen kisirsin ... seni bosayacagim" tehditleriyle Ayse'ye söylemedigi söz kalmadi.
Ama sonralari doktorlar, tedavi gören her ikisinden kusuru, Ayse'de degil onda bulmuslardi.
Patronundan gördügü baskilarla beraber agir islerde çalistirilmasi Recep efendinin sinirlerini iyice gerginlestirmisti. Baskilar sadece is yerlerinde kalmiyor, evlere ve aile hayatina kadar yansiyordu... Kocasinin stresten uyuyamadigi gecelerde, Ayse de uykusuz kaliyordu...

Yabanci olmak ve bu sekilde para kazanmak gurbette kolay degildi... Disaridan hos görünen bir çok sey gibi gurbet hayati "alamancilar" süslemesi içinde gerçegi yansitmiyordu? Ayse bunlari düsünürken yarinlara tasinacak aci hatiralari da kalbinden asla çikaramiyordu.

Dört yasindaki çocuklarinin koltugun üzerinde uyudugu bir sirada, havanin soguk olmasini da düsünen Recep efendi :
"Hanim... çocuk uyurken magazaya gidip gelelim..."dedi...Ayse bir an için tereddüt ederek kendi kendine mirildandi "Hadi çocuga bir sey olursa?...Durup dururken gene kocami kizdirmayayim...Gurbet hayati zaten sabrini tüketti..Her halde çabuk gider geliriz...Disarida hava da çok soguk..."
Recep efendi karisinin kendi kendine söylendigini fark edince :
- Bir sey mi dedin?
- Yooo...Kendi kendime mirildandim...Hava da çok
soguk...Hiç olmazsa çocugumuz üsümez...
- Ben de ayni seyleri düsünmüstüm...
Evleri Paris bölgesinde bulunan Argenteuil'de idi...Çok konforlu da sayilmazdi...Gidecekleri Carrrefour Magazasi ise arabayla on dakikalik mesafedeydi... Aceleyle evlerinden çiktilar.

Alisveris süresi yaklasik iki saat sürdü... Yol bir trafik kazasiyla iyice kapanmisti. Ayse'nin içinde bir sikinti vardi...Zaman
zaman bu bogazinda adeta dügümleniyor, nefesi kesiliyordu...

Kocasini da endiselendirmemek için oradan buradan konusarak zaman kazanmaya çalisiyordu...Biraz ilerideki kaza yerine giden ambulans sirenleri, polis araçlari da onlara iyi etki
birakmiyordu...
Nihayet yol açildi... Her ikisi de derin nefes aldilar. Ve kazasiz belasiz evlerinin önüne geldiler.Arabalarindan inerken Recep efendi karisina :
- Sen hemen yukari kos...Belki çocuk uyanmistir...
Ayse evin anahtarlarini kocasindan almayi unuttugunu, fark edince geri döndü;
"Hay aksilik... anahtarlari almayi unuttum..." diyerek kendisine dogru gelmekte olan kocasindan onlari aldi ve tekrar üçüncü kata çikti...Kapiyi açtigi zaman küçük Ali'nin elinde büyük bir biçak vardi...Salonda bulunan yeni alinmis deri koltuklari bu biçakla kullanilamayacak hale getirmisti...Recep efendi içeriye girdiginde çilgina döndü.. Iri elleriyle küçük Ali'yi dövmekle kalmadi... Onun ellerini sert bir iple baglayarak banyo küvetinin içine atti...Ve disindan kapiyi kilitledi, "Simdi koltuklari parçala bakayim gücün yeterse..." diye bagirdi...Sert ve kendi kendini kontrolden çikmis kocasinin bagrismalari karsisinda Ayse için için aglayarak titriyordu,... "Koltugu her zaman alabiliriz ama çocuguma, biricik evlâdima bir sey olursa...Ben ne yaparim o zaman?" diyordu içinden, aglarken... babasinin iri elleri altinda ve gürlemeleri karsisinda yardim bekleyen, annesine beni kurtar dercesine küçük Ali'nin bakislari, unutulacak gibi degildi...Ayse bütün hayatini etkileyecek bu ani asla unutamayacakti...

Aradan üç saat geçmisti...Kapilarinin önünden sesler geliyordu. Sonra kapilarinin zili çalindi. Komsulari Dursun bey ve Hilal hanim küçük çocuklari Ferhat ile ziyaretlerine gelmislerdi.
- Recep efendi misafir kabul eder misiniz?
Ayse çok sevindi.. Zihninden "çocugum simdi kurtulacak..."
diyordu... Ve yürekten :
- Buyurun...buyurun ! dedi.
Komsularinin alti yaslarindaki çocuklari Ferhat annesine sessizce :
- Anne... Ben Ali ile oynamak istiyorum...
- Sahi Ali nerede bizim çocuk, onunla oynamak istiyor...
Recep efendi ve Ayse önce birbirlerine bakistilar...
Sonra Ayse dayanamadi :
- Biz çocugumuzu, uyurken evde birakarak Carrefour'a
gitmistik... Orada iken uyanmis... Bizi bulamayinca
mutfaktan büyük bir biçak alarak rast gele üzerinizdeki oturdugunuz yeni deri koltuklari parçalamis... Kocam her gördügünde sinirlenmesin diye ben biraz evvel, üzerlerine battaniye örttüm...
- Hilal Hanim:
- Sonra ne oldu?
- Bey'im çok sinirlendi...
Ayse gözyaslarini tutamayarak...
- Önce iyice dövdü... sonra...
.....
- Sonra ellerini baglayarak banyo küvetinin içine atti.
Dursun Bey:
- Ne zaman oldu?
Recep efendi :
- Iki üç saat oldu...
Hilal Hanim :
- Yani üç saattir küçük Ali, banyoda demek...Sizde hiç insaf
yok mu?
Hilal hanim ve Dursun Bey yerlerinden firlayarak banyoya kostular.
Hilal Hanim :
- Bir de üstelik küçük, minicik yavrunun üzerine kapiyi kilitlemissiniz... Bu olacak is degil... Yaziklar olsun size...
Hilal hanim, Recep efendiye dönerek...
- Sonra hanimina baski yapa yapa bu duruma
düsürdün...Çocugunun bu hali karsisinda korkudan hissiz kalacak kadar...Sen ne biçim adamsin be!...
Dursun Bey hanimina eliyle dokunarak sessizce :
- Fazla ileri gittin... Agir konusma... Zaten adamlarin basi
dertte...
Banyo kapisi açildigin da küçük Recep banyo küveti içerisinde uyuyordu. Ayse firladi ve çocugunu bagrina basti... Elleri mosmor olmustu... Uyanan Ali'nin ellerini misafirleriyle çözdüler... Ama morluk dakikalar geçmesine ragmen kaybolmamisti...
Dursun Bey :
- Çocugu acele hastaneye götürmemiz lazim... Kangren
olabilir...
Ayse ve Recep efendi komsularinin bu sözleri karsisinda donup kalmislardi.
Hepsi iki araçla hastaneye gittiler.
Acil serviste bütün müdahalelere ragmen, küçük Ali'nin iki eli birden kesilmisti. Hastane çalisanlari dahi olay karsisinda gözyaslarini tutamamislardi.

Küçük Ali, artik bundan sonra oyuncaklarini iki eliyle tutarak oynayamayacakti...Annesinin ve babasinin ellerinden tutamayacakti...Çok sevdigi Afyon'daki dedesine resim yapip gönderemeyecekti... Asker dahi olamayacak...Mektup dahi yazamayacakti... Ve en önemlisi koltuklari bir daha parçalayamayacakti...

Ya annesi ve babasi küçük Ali'nin yeni dünyasinda eskisi gibi olabilecekler miydi? Babasi bir daha bagliyacak bir el bulamayacak... Onun elleriyle verilecek bir bardak sudan dahi her ikisi mahrum kalacaklardi...

Aradan üç gün geçmisti. Küçük Ali, aksam üstü yavas yavas babasina yaklasti. Babasi basini kaldirarak, oglunun, hüzünlü haliyle bir seyler söylemek istedigini fark etti.
- Babacigim bundan sonra yaramazlik yapmayacagim. Size
söz veriyorum.Bir daha biçaklara da dokunmayacagim.
Uyudugum zaman, siz evde olmazsaniz bile yatagimdan asagiya inmeyecegim...Ne olur babacigim doktor amcalara söyle de benim ellerimi geri taksinlar...Ne olur babacigim bana ellerimi geri versinler!...

Recep efendi, bu sözler karsisinda dayanamadi...Çocuguna iyice sarildi...Kokladi...

Bu son olacak diyordu...Bir naylon torba içerisine bir seyler koydu...Hanimina bakti...Küçük Ali babasinin arkasinda idi... Bir ara göz göze geldiler...Sonra kapiyi disaridan kapayarak asagiya indi. Arabasiyla evin önünden uzaklasti. Ayse ve küçük Recep pencereden onun gidisini gözlediler... Evlerinin önündeki isiksiz caddede gözden kayboluncaya kadar...
Hanimina "Allahaismarladik ..." bile dememisti. Uzun süre kocasindan haber alamayan Ayse, gece yarisi Emniyet Müdürlügü'ne gitti. Evden çiktiktan sonra bir daha eve dönmedigini bildirerek, kocasinin bulunmasini istedi...
Eve geldikleri zaman Ayse kocasinin koltuk üzerine biraktigi gömlegini kokladi. Kendi kendine: " Recep... her seye ragmen ben seni seviyorum... Seni bu hale getirenler utansin..." dedi.
Annesinin agladigini gören küçük Ali :
"- Annecigim babam bir daha eve dönmeyecek mi? Yoksa benim ellerimi istemek için doktor amcalarin yanlarina mi gitti?
Ne olursun annecigim babama söyle de doktor amcalar ellerimi geri taksinlar... Ben oyuncaklarimla oynayamiyorum."
Ayse çocugunun bu sözleri karsisinda gözyaslarini tutamadi. Kucagindaki yavrusuyla koltuk üzerinde uyuyakalmisti.
Ertesi günü, sabahleyin iki polis memuru evlerine geldi. Kocasinin bir agaca bagladigi iple, kendisini asarak intihar ettigini, kimlik kartini da üzerinde bulduklarini kaydettiler...
Ellerini kaybeden çocugu için gözyasi döken bir ananin henüz gurbetteki çilesi bitmemisti... Gözyaslari kurumadan karsilastigi diger bir olay, onu baska bir dünyada yapayalniz birakmisti...
Kocasinin isyerinde gördügü baskilarin izleri üzerinde hayatini küçük Ali'yle sürdürecekti... Yüregine çivilenmis acilara ragmen.

55,rue Louise Michel / Appt.2142 - 78711 MANTES LA VILLE / FRANCE

01.05.1992


http://www.anafilya.net/Y2002/S08/gurbet.htm

 

BAGAJ IÇINDE YOLCULUK

Üzeyir Lokman ÇAYCI

Fransa'ya gelmek için, evin tek kizi Aynur'u, babasi arabasinin bagajinda saklayarak gümrüklerden geçirmisti. Yolculuk kolay olmamisti yani...Kamerali yollara gelmeden önce Ayse bagaja giriyor... Gümrüklerden iyice uzaklasinca bagajdan çikarilarak aracin içine aliniyordu.
Annesi ve babasi bir zorluk çikmamasi için dualar yapiyorlardi. Aynur'a da :
- Dua et kizim ... Zor durumdaki kisinin duasi kabul olunurmus...diyorlardi.
Paris'e böyle geldiler... Garge bölgesine yakin bir yerde oturuyorlardi. Peynirden sucuga kadar bir çok sey getirmislerdi...Hasan efendi:
- Kizim gördün ya... buralara kolay gelinmiyor...Ekmek de kolay
kazanilmiyor...Türkiye'de bir saat çalisan burada 5 saat çalismali ki
insan bunlarin gözüne girebilsin...1978 yilinda bir vatandasimizin çocugu öldü... Paris'te oturuyorlardi. Çocugunun cenazesini yikayacak bir imam dahi bulamadilar... Kolay degil buralarda yasamak...

Aynur bir taraftan gülüyor, bir taraftan da macerali yolculugunun kendisini etkileyen yönlerini dile getiriyordu:
- Iki büklüm arabanin içinde, yakalandim yakalanacagim korkusu bir yana, yollarda peynir ve sucuk kokularindan epeyce bunalmistim. Araba agirlasinca veya disaridan degisik sesler duydugumda da yüregimi korku sariyordu... Neyse ucuz atlattik...
Babasi arada sirada ona takilmadan da edemiyordu..."Nasil bagajin içi rahat miydi ? " diye.

Fadime hanim ne de olsa tecrübeliydi...Kiziyla gündüzleri tanidiklarina gezmeye gidiyorlar... Pazar alisverislerini de onunla yapiyorlardi.

Bir gün babasi iste iken tanimadiklari bir bayan telefonla arayarak Kendilerine ziyaret için gelmek istediklerini belirtti. Fadime hanim telaslanmisti...Aynur'a :
- Kizim Fransa'da yasiyoruz... Buralarda 72 millet var... Kimin ne oldugu ve ne yaptigi belirsiz. Anlayacagin insanlara buralarda
güvenilmiyor...Sen 18 yasini doldurdun... Bir evin tek kizisin... Zaten bizim niyetimiz hayirli bir kapi bulup, seni buralarda evlendirmek... Babaannenin yaninda uzun süre kaldin... Liseden orada mezun oldun... Hani tahsilli de sayilirsin...Sen gelenlerin yanina çikma... Sadece bir görünürsün, o kadar...Aman dikkat et kizim... Biliyorsun senin oturma iznini alman için burada oturma izni olan iyi bir insanla evlenmen lazim...

Aynur annesinin bu sözlerinden sonra :
- Yani demek istiyorsun ki bu kisiler beni istemeye gelecekler?
Halime hanim kizina iyice yaklasti :
- Kizim tanimadigimiz insanlar niye bize gelsinler ki...Gelis sebeplerini de açiklamadilar... Yani tek bir husus kaliyor... O da seni
istemeleri...
Aynur'un içini sikinti sarmisti...
- Pekiyi anne! Babam da evde yok!... Haydi Kötü niyetlilerse...
- Kizim zaten biz karar veremeyiz ki... Babanla oturup konusmamiz lazim... Böyle bir niyetleri varsa?

Bir saat sonra kapilarinin zilleri çalindi. Kapiyi Fadime hanim açti. Kirk bes yaslarinda bir bayan kapinin önünde idi...Yaninda ise yirmi yaslarinda bir genç vardi.
- Benim adim Zahide... Bir üst sokakta oturuyoruz.Kizinizla sizi geçen pazar yerinde gördüm. Misafir kabul eder misiniz, dedi...
Fadime hanim :
- Buyurun...buyurun... dedi. Ve onlari içeriye aldi.
Biraz sohbetten sonra Zahide hanim :
- Allah'in emriyle kizinizi kardesim Ayhan'a istemeye geldim...Uygun
görürseniz biz kesin kararinizi ögrenmeye yine gelecegiz...
Fadime Hanim,
- Siz telefon numaranizi birakin... Biz size kararimizi bildiririz...
Biliyorsunuz kocam Karadenizlidir...Bu konuda hem titiz hem de söz sahibi odur...Söyledigim gibi tek evladimiza karsi, bizim elbette bir sorumlulugumuz vardir...
Zahide hanim:
- O halde ne zaman bizi arayabilirsiniz ?
Fadime Hanim :
- Hanimefendi! Bu isler aceleye gelmez... Aileler birbirini önce tanimasi lazim...Kardesiniz nerede çalisiyor? Sizi kimler taniyor? Türkiye'deki tanidiklarinizi adreslerini birakin... Biz bir arastiralim... Sonrasi kolay...
.................
Gelen misafirler çesitli telefon ve adresler birakarak ayrildilar...
.......

Aksam üzeri isten dönen Hasan efendiye olup bitenleri Fadime hanim anlatti. Hasan efendi kendisinin olmadigi bir sirada böyle iki kisinin kizlarini istemeye gelmelerine bir anlam veremedi.
Sonra gelenlerle ilgili epey arastirma yapti... Ve bir gün aksam hanimina:
- Bak hanim beni iyi dinle! Bizim bir evladimiz var... Bunu ne sen ne de ben haydi git, der gibi sokaga atamayiz...Oglan issiz ve turistmis burada... Yani bizim kiz gibi oturma iznini alamamis...Bizim kizla evlense bile burada yani Fransa'da kalmalari mümkün degil... Böyle bir halde polis yarin bir gün her ikisini de enseler... Bir diger husus Türkiye'de bu adam içmis içmis kendi öz babasini biçaklamis...Sen böyle birisine simdi kizini verir misin?
........

Fadime hanim gözleri dolmustu. Kocasina, verdigi bilgilerden dolayi tesekkür etti ve Zahide hanima verilecek kizlarinin olmadigini duyurdu...

Aradan birkaç gün geçmisti... Üst katta oturan komsularinin yedi yaslarindaki kizi Serpil, Aynur'a resim yaptirmak için geldigi bir sirada telefonlarinin zili çaldi.
Tanimadigi bir sesti... Fadime Hanimla konusan:
- Evde misiniz? diye soruyordu...Bir bayan sesiydi...
.........................
Fadime hanim kizina :
- Haydi kizim sen yukari komsularin evine git... Serpil'in burada benimle kaldigini annesine söyle. Ben çagirmadan da sakin buraya gelme...Anladin mi?
Fadime hanim bir saat sonra kapinin zilinin çalmasiyla kapiyi açti...

Üç maskeli adam kapi açilir açilmaz içeriye girdiler... Bunlardan biri kolundan tutarak Fadime hanimi ters çevirdi... Ve agzini bir eliyle kapadi. Diger ikisi, odalarda Aynur'u ariyorlardi. Bu arada Serpil maskeli adamlari görünce korkarak çiglik çigliga bagirdi. Kapinin açik olmasiyla birlikte bu çigliklari duyan yukari katlarda oturan Türkler asagiya bir panik halinde inmeye baslamislardi...
Korkuyla üç adam bir sey elde edemeden kaçmak zorunda kalmislardi.
Gerçek anlasilmisti... Kizlarini istemeye gelen kisiler kaçirmayi da planlamislardi.
..................
Bu olaydan sonra çaresiz kalan Hasan efendi arabasinin bagajinda getirdigi kizini ilk kalkan uçakla Trabzon'a geri götürdü....
.............

01.03.1991

 

TACIZ

Üzeyir Lokman ÇAYCI

" Kuralli yasamak kati yasaklamalardan geçer… Güçlülük kadin olmakla degismez… Yetkimi hosgörüsüz ve sürekli bir sekilde kullanmaliyim… " Agzinin içinde mirildandigi bu sözlerden sonra bayan idarecinin gözleri irilesmisti.
Sekreterine, rahatsiz edilmemesini, söyledi. Bilgisayariyla bir seyler yazmaya koyuldu. Adeta yazdiklariyla yelpazeleniyordu. Gözleri zaman zaman tek noktada kaliyor, kelimeler üzerinde üç boyutlu kurgular ariyordu.
Aradan iki saat geçmisti. Ki içinde bir tek sevgi sözcügü bulunmayan, siyasi parti duyurusunu veya sendika bültenini andiran yazisina son noktayi koydu. Altina ; ismini, unvanini ve tarih yazmayi unutmadi. Imzasini da attiktan sonra, " zorlamalarima karsi direnmenin güçlügü yakinda anlasilacaktir... " diyerek telefona sarildi.

El kol isaretleriyle, konusmasi bugulu camlar arkasinda akislendi.
Birkaç dakika sonra, saçlari agarmis bir isçisi, endiseyle kapiyi tikirdattiktan sonra içeriye girdi. Titreyen eline tutusturulan
mektubu aldi. Geri adimlarla disariya çikti. Fazla vakit kaybetmeden, telasla kendisine yazilanlari okudu. Alin terlerini sildikten
sonra derin derin nefes aldi. Bir ülkede " yabanci olmanin olumsuzluklarini " düsündü.
Iç çekisleri aksamüstü evine de yansidi. Babalarinin kucaginda günün gerginligini atmak isteyen çocuklarinin mahzun halleri
onun kederini katmerlestirmisti.
Gece yarisi acilar kalbine yüklendi. Ambulansla hastahaneye kaldirildi. Ve orada öldü.
Kendisini sevenler onu morgta ziyaret ettiler. Hanimi hayatinin yönünü degistiren soguk rüzgârlarin seklini anlatmaya çalisirken gözyaslarini tutamiyordu. Çocuklarini gelecege hüzünle tasiyacak bir baslangiçtan haberleri olmayanlar yarin
onlari nasil karsilacaklardi ?

Olay unutulmustu. Birkaç ay sonra, ayni isyerindeki yetkili bayan " etkinligin sürekliligi yargilayiciliktan geçer…Psikolojik
yöntemlerle, kesintisiz yabancilarla mücadeleyi sürdürmek benim görevim olmali…Güçlülük kadin olmakla degismez… "
Agzinin içinde mirildandigi bu sözlerden sonra bilgisayariyla bir seyler yazmaya koyuldu. Bayan sekreterine de rahatsiz
edilmemesini söyledi. Yazdiklariyla âdeta yelpazeleniyordu.
Mektubuna son noktayi koyduktan sonra, altina ; ismini, unvanini ve tarih yazmayi da unutmadi. Imzasini da attiktan sonra :
" Her seyin baslangicinda sonuca ait izler vardir... Geçmistekilerin unutulmasi isimi kolaylastiracaktir... " diyerek telefona sarildi. Konusmalari bugulu camlar arkasinda akislendi.
Kapiyi tikirdatarak içeriye giren isçisinin eline yazdigi mektubu tutusturdu. Isçisi geri adimlarla disari çikarken, o gerindi.
Rahatlamis bir hali vardi. Bekleme dönemi baslamisti.
Isçisi önce derin nefes aldi. Sonra, kendisine verilen mektubu açmadan ikiye katlayarak cebine koydu. Kulaklarina ambulans
sirenlerinin sesleri gelmeye basladi.Kendisini hastahanede ve morgta hissetti. Bir gölge gibi, onun duygulari gelisirken aile
hayatina yansiyan huzursuzluklar baskalarinca hiç farkedilmedi.
Insan haklari bildirgeleri bulunan duvarlarda tenzilatli satis ilanlari daha çok dikkatleri çekiyordu.
Hüzünler ; evlerde agit, is yerlerinde huzursuzluk, yüreklerde burukluk halinde yansirken, televizyonlarda kovboy filmleri
gösteriliyordu.

20.12.1998

 

IÇINIZDEKI SEHIR

Sessiz bir pazarlikla satin aldiginiz içinizdeki sehirde yasiyorsunuz.
Henüz borçlarinizi ödeyemediniz.
Siyahlayan göz kapaklariniz altinda bir seyler hissetmeye çalisiyorsunuz.
Kendinizden uzaklastiginizi fark etmeden düsünce tellerini
teleferik gibi kullanarak en uzaklara kayip gidiyorsunuz.
Sayisiz unsurlara dokundukça tüyleriniz ürperiyor.
Sizi asan sözlerinizin yankilariyla sarsildiginizi hissettiginiz anlardaki
bagirmalarinizla özünüzdeki kuslari kaçiriyorsunuz.
Nefes alisverislerinizle gülleriniz soluyor.
Çilginliklarinizla çatilarinizdan kristalleriniz dökülüyor.
Düsünme alaniniz daraldikça sehriniz büyüyor.
Sokaklardan, caddelerden kostukça yoruluyorsunuz.
Gecelerinize gerilim makinelerinizin isinlari düstükçe robotlasiyor insanlariniz.
Kirli sularinizdaki kurbagalariniz timsahlari dahi korkutuyorlar.
Iç yolculugunuz yaslandiriyor sizi.
Içinizdeki çigliklar büyüyor.
Kirk ayakli zorluklar üretiyorsunuz.
Laboratuarlarinizdaki yedek hücreler size tatli anlar yasatmaya firsat vermiyorlar.
Içinizdeki korkunun göstergesi sizi yukaridan asagilara birakirken
siz sesinizi dahi çikaramiyorsunuz.
Saatler kipirdadikça mevsimler sökülüyor yüreginizden...
Aklinizdan hep yalnizliginiz geçiyor.

Üzeyir Lokman ÇAYCI
Mantes la Ville - 22.09.2002


TATIL BENIM DISIMDAYDI

Ben dört yildir soluyamadim memleketimin havasini...
Çiçeklerimiz, kuslarimiz ve hasret duydugum insanlarimizdan uzakta, bir is kazasi sonucu bir hastane odasindaydim.
Ameliyat olacagim ani bekliyordum. Iki kisilik bir odada yanimda sigaranin vurdugu bir kanser hastasi vardi. Gögsündeki birçok dikise ragmen benim memleket özlemi duydugumu fark ettiginden olacak ki, o haliyle bana teselli vermeye çalisiyordu.
Bruno'ydu adi... O beklentilerinde hesaplayamadigi seylerle karsilassa da dik durmasini bilen bir kisilikteydi. Bana zenginligin fakirlestirdigi ruhlardan bahsederken; " yirmi yil sadece bir dügmeye basarak aksama kadar gürültü altinda hiç tepki göstermeden çalisan bir çok yabanci tanidim! Onlar hayati bu sekilde tanidilar... Bunlar böyle gelip geçtiler bu yollardan... Ben kanser hastasi oldugum halde hiçbir huzursuzluk hissetmiyorum! Sen de sevdiklerine kavusacaksin... Bak ben torunuma kavustum!" diyordu, bana.
Her odanin kapisi açildiginda memleket hasreti bogazimda dügümleniyordu. Birçok is arkadasimdan bir tek kisi dahi beni telefonla aramamis ve "geçmis olsun demeye" gelmemislerdi. Kanlari donmus bu insanlarin bu halleri, özlemlerimi artirmaya yetiyordu.
Hastaneye girmeden önce bir kez daha sesini duymak için anama telefon açtigimda : "Oglum ne zaman yanima geleceksin! Hasretine dayanamadim... "diyor ve her telefonla görüsmemizde söyledigi sözleri tekrarlayarak bana :" Hiç olmazsa bir günlügüne gel... " diyordu gözyaslarini içime akitarak...". O sirada issiz sokaklarda annemle üç kilometrelik bag yollarini astigimiz anlar geçti aklimdan. Parmagimdaki yonca biçerken aldigim orak yarasi için gözyasi döktügü yetmemis gibi, ayni gün elma agaçlarini ilaçlarken bu yaradan zehirlenisim anindaki feryatlarini hatirladim. Dedim kendi kendime : "Gurbet seni de, buradaki insanlari da hassaslastiriyor... Birak su aci hatiralari da ameliyat olmana bak! Buralarda dostun yok! Insanlar canlilarla degil ölülerle ilgileniyorlar. Mezarliga gir herkes ölülerine çiçek tasiyorlar. Sagliklarinda 20 yil birbirlerini göremeyenler böyle tatmin oluyorlar..."
Hastane odasinda kendimi uçakta hissettigim ve uzayan yollarin, içimde dügümlenen acilari nasil körükledigini düsündügüm çok anlar oldu!
Anamin bu duygularimdan, hatta hastane odasinda gizledigim göz yaslarimdan haberi dahi yoktu.
Ve ameliyat odasina götürülüyordum! Esimin bana uzatirken elinin boslukta kaldigi andan itibaren hatirlayamadigim bir sürede ben baska dünyalardaydim!
Gözümü açtigim zaman sevginin yüceligi, duygularimin berrakligi içinde hayati yine solumaya basladim!
Gurbetçilerden bir çogunun ülkemizde özlem gidermeye çalistiklari sirada, ben yattigim yerden gökyüzünde izler birakarak giden uçaklari pencereden izliyordum. Ve içimden : "Anacigim ben de gelecegim senin yanina göz yaslarimi asarak. Acilarimla kosarak... Içimden siyirarak hasreti... Senin içine dolarak!" diyordum.

Üzeyir Lokman ÇAYCI
55,rue Louise Michel
Appt.2142
78711 MANTES LA VILLE - FRANCE
Tel : 0033 1 30 92 95 68
31.10.2002
uzeyir.cayci@wanadoo.fr


                Üzeyir Lokman ÇAYCI


Geri "Siirler alfabesine" sayfasina

Geri "Sairler alfabesine" sayfasina